KİTAP YORUMLARI

                                                  Miriam'ın Şarkısı
Uzun zamandır böyle etkilememişti bir kitap beni.. Gerçekti..Yaşanan her şey..Güney Afrika'da Miriam'ın çocukluğunda geçti günlerim ..Adım adım sokaklarda dolaştım, ailesiyle yaşadım, babasına içtiğinde kızdım..Yasalara kızdım..Siyahların oy kullanamamasına kızdım..Nelson Mandela'nın da Alexandra'da yaşadığını öğrendim..

Johannes'in hiç bir şeye , takılan lakaplara, söylenen sözlere aldırmadan hedeflerine koşmasını izledim..Bir yandan çalışıp, bir yandan okumasına gıpta ettim..

Miriam'ın erkek arkadaşı tarafından tecavüze uğramasına üzüldüm..Sonra hala O'nunla beraber olmasına şaşırdım..Bebeği olan öğrencilere şaşırdım..Miriam'ın ilk ve kötü ilişkisinde(tecavüz) hamile kalmasına içerledim..

Ayakları nasır bağlayarak okula giden çocuğun hayalini gördüm..Bir çift ayakkabı..Bir yandan derslerinin çok güzel olması şaşırttı yine..Tebrik ettim..

Güney Afrika'da 11 kabile olduğunu Venda'nın en küçük kabile olduğunu öğrendim..Yoldaşların nasıl şiddete ağır bir şiddetle karşılık verdiğini, boyun bağlarının ( iş birlikçi ya da ispiyoncunun boynuna bir lastik geçirilir ve canlı canlı yakılır) ne kadar kötü bir işkence , şiddet olduğunu düşündüm..

Şiddetin ne kadar olağan olduğunu, yerli halkın üstüne kolayca nasıl ateş açıldığını , siyahların haklarının olmadığını( atalarının topraklarında) , hizmetçi olarak, beyazların yanında oldukları yerlerde aşırı düşük ücretle çalıştırıldıklarını okudum..

Eğitim sistemlerinde karma okul olmadığını ve öğretmenlerinin hortumla öğrencileri nasıl dövdüklerini ve neden dövdüklerini okudum..( o zamanlar olan sistem, sonra karma sisteme geçildi)

Nelson Mandela'nın hapisten çıkışına tanık oldum..Çıkarken O'nu bir anlık Miriam'ın gözleriyle gördüğü gibi gördüm..

Kitap çok çooook güzeldi..

Kesinlikle hepinize okumanızı şiddetle tavsiye ederim!!!
                                                            AŞK MECLİSİ


Sinan AKYÜZ

Sinan Akyüz 1972 doğumlu.Uzun süre gazetecilik yapan yazarımız, bir süre ara verdikten sonra hala gazeteciliğe devam ediyor.2000li yıllarda yazarlığa soyunmuş.Ve çok satanlara girmiş yazdığı kitaplar.( Girmeseydi başarısız mı olacaktı? Kesinlikle hayır.Çok satanlarda olmayan kitapların okuduğumda çok çok başarılı olduğunu çok görmüşümdür)Evli,iki çocuk babası.Hala köşe yazarlığı yapmaya da devam ediyor.
Sinan Akyüz'ün beğendiğim web sitesi adresi : http://www.sinanakyuz.com.tr/

Sinan AKYÜZ'ün web sayfası çok başarılı ve ilgi çekici bence.Bir masa oluşuyor, üstüne bilgisayar , faks , kağıt, kitaplar , iki ansiklopedi vb. Bilgisayar ekranında biyografi , son çıkan kitabı vb gösteriliyor.Siz o masada istediğinizi tıkladığınızda ayrı bir sayfa biyografisinden, kitaplarına , köşe yazılarından , iletişime vb ulaşabiliyorsunuz.Kadına bakış açısını seviyor muyum peki? Köşe yazılarından okuduğum kadarıyla hayır.Aldatma , aldatılma olaylarını sebeplere bağlayan herkesin düşüncelerini yadırgarım.Ne yzaık ki bunu yapan kadınları ( televizyonda her gün ekranda gördüğümüz sunuculardan bazıları : bizzat duydum.Ve okkalı bir cevap yemedikleri için sinir oldum. ) ise hiç anlayamıyorum.Her şey dürüstlükle başlar.Yok efendim kadının ilgisi azalmış, şöyleymiş, böyleymiş.Yok efendim adamın ilgisi azalmış, kadın aşık olmuşmuş.İki tarafın da hiç bir aldatma gerekçesi kabulümde değildir.Dürüst olmasını bilin!!! Aşık mı oldu hanım efendi? Ayrılacaksın.Olmuyor , ilişki yürümüyor. Bitti!!!!! Beyefendi alem mi yaşamak istiyor? Arkadaşlarıyla çıkıp başka bayanlarla mı tanışmak istiyor? Ayrılacaksın! Kimse aldatılan konumuna düşmemeli.Yok öyle kadınları yemeğe benzetmek, kocalardan soğumak başkalarına namussuzluk yapmak..  Öncelik ilişkilerde dürüstlükten geçer. Başkasına yan gözle bakmamaktan geçer.Bunun sorumluluğunu bilip öyle evlenecek şahıslar.Yapılan çirkinliğe kılıf bulmak hep kolaydır !! Kendinize ve karşınızdakine daima dürüst olun!!

AŞK MECLİSİ-Sinan Akyüz


Şimdi gelelim Sinan Akyüz'ün romanına..Gerçek bir günlükten yola çıkılarak yazılmış bir roman..Kahramanlarımızın isimleri değiştirilmiş..Aşk meclisinde bir eroinmanın hikayesi anlatılıyor..Aşk meclisi eroinmanın mı yoksa O'nu eroin kullanmaya iten çevrenin mi suçlu olduğunu sorguluyor bir yandan..
Sanıldığı gibi bir aşk kitabı değil..Daha çok eroinman bir kişinin acı dolu öyküsü..Bitişi Kanat Güner'de olduğu gibi hüzünlü mü? Okuyun derim.Aşk meclisini Okuyarak bunu öğrenebilirsiniz!
Aşk meclisiyle kast edilen eroine duyulan aşk..Aşk Meclisinde meclis ona bağımlı olan kişiler..Onur'un hikayesi Aşk Meclisi..Aylin'in ve diğerlerinin..İstanbul Rum Hastanesinde yaşadıklarının...Onur'un nasıl bu batağa saplandığını en yalın haliyle göz önüne seren bir kitap..Herkes baba olamaz..Baba olmak kolay..Babalığı sürdürmek mesele..Sorunlu bir ailede büyüyüp , babasının evi terk etmesinden biraz sonra daha çocuk yaşlarda edinmeye başlıyor sorunlu çevreyi..Arkadaşının babası sağ olsun!!O da baba değil..Çocuğuyla , Onur'u kurye gibi kullanıyor.Ama Onur o baba ya..O nun gözüne girmek istiyor..Yine de çabalıyor..Tiyatro setinde ışıkçılık yapıyor, hayatı tiyatro , arkadaşları oluyor.En yakınlarından saklıyor eroin içtiğini.Eroin yapmayı tedavi olmakla eşleştiriyor.Bu sabah tedavimi oldum derken eroin aldığını söylüyor kitapta.Bir gün krize girmesiyle en yakınındaki arkadaşları anlıyor neler olduğunu.Hastaneye yatırıyorlar.Hastanede Aylin'le tanışıyor ve başka arkadaşlarla.Hastaneyi tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermiş kitap.Üzülüyorsun.... Aylin'in altın vuruşuyla iyice kahroluyorsun..Onur'da Kemancı ya gittiğinde hastaneden bir arkadaşına rastladığında konuşuyor zaten..Evet , bizim de sonumuz böyle olacak.Bunun sonu ölüm diye..Bakalım Onur kurtuldu mu? Hayatından sildi mi? Cankilik bitti mi???
Keyifli okumalar diliyorum efendim.... 


SİYAH SÜT

ELİF ŞAFAK

Elif Şafak..Babasından ayrı büyümüş olmasıyla dikkatimi çeken bir yazar..Aslında yanlış oldu, araf adlı romanıyla dikkatimi çekip hakkında yazılar okuduğum, sonrasında babasıyla ayrı olması da dikkatimi çekmiş yazar diyelim...

Elif Şafak'ın ilk okuduğum romanı Araf..Sonrasında Baba Ve Piç..Siyah Süt..Pinhan..Ve Aşk..

En çok hangilerini mi beğendim? Araf ve Baba ve Piç...  İkisinin tadı ayrıydı.. Onlara da gelecek sıra elbette..

Gelelim biz siyah süte..Bu kitabı okuduğumda anladık , iyi ki hamilesin de bu kadar da bunalım olunmaz ki dedim..Melankoliyi severim..Ama aşırı mutsuzluk yaratma bebekten..Evet, Elif Şafak biraz psikolojik açıdan sorunlar yaşamıştı bu süreçte.. İçinde dolu dolu minik kadın sürekli konuşuyordu o nunla.. Tabii ki şaka bir yana roman karakterlerimiz iç çatışmalarını anlatıyordu..

Elif Şafak-SİYAH SÜT


Ama size çok çok tavsiye edeceğim 'aman mutlaka okuyun ' diyeceğim kitaplardan değil..

Hamileliğin zorlu bölümüne fazlasıyla değinilen kitabımız otobiyografik bir roman..O dönemler Elif Şafak'ın kendisi de hamileydi sanıyorum..    İçindeki karikatür resimler bir tatlılık katmış romana.. Can derviş hanımdan tutun, anaç sütlaç hanım,pratik akıl hanım , sinik entel hanım, saten şehvet hanım ve dahası..Hepsi fikirlerini söyleyip bazen darbe hazırlıklarında olup bir insanın iç dünyasında yaşanan karmaşayı anlatmışlar bize..

Keyifli okumalar diliyorum efendim..




                                                      ÇİÇEKLERİN TANRISI

                               
Çiçeklerin tanrısı...Üniversitede okumuş olduğum bir kitap..Üniversiteyi 2001 2002 de bitirdiğimi düşünürsek üzerinden belli bir zaman dilimi geçmiş...

Kitabımız zengin bir aile çocuğunun karanlık ruh halini, aşkı,ölümü anlatıyor bize..Annesini kaybetmesi o nu epey etkilemiş.Aldığı en büyük sevgiyi annesinden aldığını düşünürsek..Babası sevgisini belli etmeyen,soğuk ve çok cimri bir adammış..Bir şiir adamı kahramanımız..Lise ve üniversitede çok sevdiği Lale yle beraberken O nun tarafından sürekli kötü muameleyle karşılaşmış.O nun için kalp şeklinde kek yaptırdığı , O nu sürekli mazur gördüğü ve hep ekildiği halde..O nunla ayrıldıktan sonra bir şiir kitabı çıkarmış ve durmadan ev değiştirmiş..Sonunda bir sera açıyor,içinde nadide çiçeklerde var.Kızıl zambaktı galiba..Kendisi ilk oluşturmuş..Ama ticaret amaçlı açtığı bir yer değil.. Kafa dinlediği,çiçekleriyle ilgilendiği,değişik türler oluşturmaya çalıştığı bir yer..

Ve bir gün yine Lale çıkıverir.Eşiyle arasının kötü olduğunu,O nu özlediğini,boşanacağını vb söylüyor.Bol içkili bir akşam ve sonrasında Lale nin annesinin evine gidiyorlar,tabii ki evde kimse yokken.Ancak sabah uyandığında Lale nin gittiğini(kendi arabasıyla) ve nerede olduğunu bilmeyen yazarımız bir şokla karşılaşıyor.Lale nin annesi elinde valiz kapıdan içeri giriyor ve fenalaşıyor.Kadın hasta..Ancak kızına söylemiyor.Kızı O nu sevmiyor yeterince.Babasının etkisinde fazlasıyla kalmış.Lale nin annesine bakıyor,hastalığını anlatıyor kadın.Sinirlerinin yavaş yavaş öldüğünden bahsediyor,şu an bir bacağı arada hissizleşiyor.Sabah uyandığında bir kolunun da çalışmadığını görüyor.En sonunda diyor sadece gözlerim hareket edebilecek, tüm hareketlerinin yavaş yavaş silineceğinden bahsediyor kadın... Ölümle kol kola bir insan diye düşünüyor yazarımız.. Ölüm de kitabımıza konuk artık..

Veee böyle devam ediyor kitabımız..
Soru cevaplarla geçen..Uzun bir kafa karışıklığı gibi.. Ama şimdi sizlere son sayfalardan bir bölüm aktaracağım..

Kitaptan bir alıntı:

Gelin,kızlar,yas tutun benimle
Bakın ona
Kime?
Sevgilime bakın, şairime
Görün
Aşkını tutkusunu
Bembeyaz kuzumun
Gencecik çiçeğimin
Herkesten
               geriye
                          bir şey
                                      kalır.
Benden geriye dolu defterler,çürüyen yapraklar
Duyuyor musun ?özleyeceğim hiçbir şey
Bitti mi?
Duyuyor musun?Tut elimi buradayım burada
Bırakmayacağım dedim ve bırakmıyorum
Zafer benim
Bitiyor nefes demiştim
Bir gün zaferle beynine gireceğim
Ben sığ bir mezarda gömülü olan
Ve senin tohumlarında yine bir kahraman olacağım
..

Bir başka alıntı:

''Şunu öğrendim..Mutsuzluk saklanmalı..Korku saklanmalı..Sana ait olan defterde kalmalı.Bir de şunu öğrendim:Defter tehlikeli.Kapağı açık bırakılmamalı.''

                                                        HEP O ŞARKI

Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun kitabını yeni bitirdim.Açıkçası Ahmet Mithat Efendi vb yazarların kitaplarını okumak pek sürükleyici gelmez.Ama Yakup Kadri Karaosmanoğlu..Oğuz Atay..Elif Şafak..Ahmet Ümit ve daha bir çokları..Sürüklenerek giderim romanlarda..Elimden bırakamam kitapları..

Hep o şarkı adlı romanımızda Münire kadın kahramanımız..Kendi yaşamını anlatıyor bizlere..O zamanlar anne,baba sözünün ötesine geçilemeyip nasıl kendi kaderini tayin edemediklerini anlatmış..Ama öfkesi yok ailesine..Herkes için bu böyleydi diyor..

Küçük yaşlarda sevmeye başlıyor Cemil Bey'i..Cemil ağabey,Cemil Bey,Cemil..Hitap edişlerde değişimlere rastlıyoruz zamanla..Yalı komşusu oldukları Cemil Bey Hakkı Bey'in oğlu...Hakkı Bey'de babasının yakın arkadaşı Münire'nin..

Ancak; yakın arkadaşlıkları ne yazık ki Hakkı beylerin yalıda olan sünnet düğününden sonra Münire'nin Cemil Bey'e istenmesiyle son buluyor.Cemil Bey o akşam bir şarkı söylüyor..Münire'nin aklından hiç çıkmayacak o şarkıyı....
Münire'nin abisinin vefatından sonra babasının biricik evladı Münire'nin evde herkes üstüne titriyor.Cemil Bey'in çapkın olduğu,bayanlarla görüştüğünü vb şeyleri ileri sürerek babası asla! diyor, başka bir şey demiyor.Münire'de bir süre evde hapis hayatı yaşıyor ama niye? bile diyemiyor.Halbuki Cemil Bey'le mektuplaşmışlar, geceleri camdan cama bakışmışlar , söyleşmişler isteme olayına kadar..

Derken iki yıl sonra Münire'nin baş göz edilmesine karar verilir.Dadısı da bu duruma çok üzülür.Ancak elden ne gelir? Ve Münire evlenmiştir.Yüzüne baktığında tiksindiği, konuşmayı bilmeyen, kitap okumayan , oldukça kilolu,yemek yemekten başka pek zevki olmayan , Kazasker Rüknettin Molla ile.. İlk geceleri savaşma gibi olmuştur adeta.. Elini kaldırdığında tamamen soğumuştur Rüknettin Bey'den.. Çok sürmez bu evlilik.. Bir gün aldatıldığını anlar, yanında gelen hizmetine bakan kıza da yılışmasıyla ailesinin evine gider..Annesi yıkılır, seni bir daha o eve göndermem der..Babası da burda kal der..Biraz düşünelim ne yapacağız.. Ve boş kağıdını bir süre sonra eline alır, artık hürdür...

Kağıdını almadan Cemil Bey'le görüşmeye başlamıştır..İlk evli olduğu eve haber yollamıştır Cemil Bey..Sonra görüşmeye başlarlar..Ancak Cemil Bey in bir sultanla evliliği istenmektedir.Reddedince Padişah çok sinirlenir ve Hakkı Bey'i Sivas a sürgün eder..Beraberinde Cemil Bey'de gider..Ve bir daha uzuuuuuun uzun bir süre görüşemezler..

Sonunda ne mi oluyor? Münire'nin önce babası,sonra annesi vefat ediince Münire halasıyla kalmaya başlıyor.Dadısının vefat ettiği sabahın gecesinde yalı yanıyor..Çocukluk, genç kızlık anılarının hepsini yaşadığı o güzel yalı.. Münire hep Cemil Bey'in hayali ve o şarkıyla yaşarken bir gün Cemil Bey geliyor şehre ailesiyle..Ama O 'nun sevdiği Cemil Bey gitmiş,yerine bambaşka bir insan gelmiş..Çocukları olmuş,mirasından pay almaya çalışan ezik bambaşka bir insan.. Ses tonu bile aynı değil.. İnanamıyor..Sanki hiç bir şey yaşanmamış gibi oturuyorlar halasıyla..Halasından yardım almaya gelmiş...

Sadece bir defa Münire, Münire diyor ama o sırada halasının sesini işitince bırakıyor..Acaba ne diyecekti diye ben de merak ediyorum şu an..Özür dileyebilirdi..Hep seni sevdim mi diyecekti ya da..Bilmiyorum..

Münire Hanımın hayatında yaşadığı aşkı böyleydi işte...

Veee roman bitti!!!




                                                     BEŞİNCİ TÜP

     Michael Palmer imzalı kitabı okuduktan sonra bir film izledim.. Ve dedim ki senarist bu kitabı okudu ve etkilendi.Kesin!! Önce kitaptan bahsediyim de en son size filmi söyliyim.Bakalım siz de evet benziyor diyecek misiniz??

    Orjinal ismi the fifth vial kitabımızın.. Tıbbi macera kitabı..  Natalie Reyes isimli eski milli atlet hayatı boyunca zorluklarla mücadele etmiş, inatçı , tabiri caizse dişli bir bayan.. Metropolitan hastanesinde acil serviste çalışırken Cliff Renfro yla haklı olan bir çatışmasından sonra işleri zorlaşmaya başlar.Aslında Renfro haksızdır.Ancak güç ondadır.Gücü olan insanların haklılıkları haksız bile olsalar ne yazık ki hastanelerde geçerlidir.Acil servis işi bitmiş, okulu bitirmesi bile kurula kalmıştır.Bu süre zarfında danışmanı Rio'ya gitmek ister misin? diye sorar.Rio da organ alıcı uyuşmazlığı hakkında vereceği konferansa yerine Natalie yi yollamak ister.Natalie bir süre düşündükten sonra kabul eder.. Ve işte olaylar böyle başlar... Natalie Rio ya gider.O nu bir taksi alır.Ve tenha , değişik yollara gittiğini anladığında çok geç olmuştur.Natalie gözlerini açtığında ameliyat edilmiş ve hatta bir akciğeri alınmıştır.5 hafta hastanede kaldıktan sonra tekrar Brezilya ya dönmeye karar verir.Çünkü ne kaldığı hastaneye, ne doktoruna, hiç ama bir şeye ulaşamamaktadır.Luis Fernandes'le yolları kesiştiğinde Brezilya da köyü, hastaneyi ve bu işlerin peşini takip ederler..Organ mafyasından daha büyük bir oluşum..Dünya yı bu sayede istedikleri gibi ellerinde tutan..Listede sırayla önemli şahsiyetleri belirleyerek onların ömürlerini uzatırken diğerlerini yok eden... Ve macera soluksuz devam eder...
   
     Kitabı okuduktan sonra kan vermeye korkacaksınız bence bir süre.. Kan verildiğinde, kan testi yapıldığında vb hepsi Dünya nın her bir yerinden gizli bir yerde örnekler toplanıyor.Dünya nın kaderini değiştirebilecek insanların bir organa ihtiyacı olduğunda herkes kaçırılabilir, organı alınabilir..O bankada herkesin ismi, doku örnekleri kan örnekleri vb bulunduğundan , önemli insanlara ihtiyaç olduğunda bir başka küçük insanın ölümü önemsizdir!!!

 Ve filme geliyorum..Av mevsimi..Av mevsimini izlerken beşinci tüp kitabı aklımdan çıkmadı.. Organ uyuşması vb .. Bu kitapta organ nakliyle ilgili her şeyi öğreneceksiniz..Maceranın yanı sıra o kadar çok bilgi veriyor ki..

 Keyifli okumalar diliyorummmmmmmm:)





                                                RUHUN ÖLÜMÜ SARTRE
Sartre'ın en etkilendiğim kitapları Akıl Çağı, Ruhun Ölümü,Bulantı ve İş İşten Geçti...
İş İşten Geçti romanını okuyup etkilenmeyen var mı acaba?
Ruhun ölümü ya da akıl çağı'nı?
Sanmam...

İnsanları tüm gerçekçiliğiyle önümüze sunmuş..İşte siz busunuz!!İşte biz buyuz!!!
Ölümü anlatmış..Son çırpınışları... Savaşı..
Savaşın ruhu nasıl öldürdüğünü en başından anlatmış..

Ruhun ölümü'nde ruhların ayrı ayrı ölümünü okuyoruz..Bedenlerin ölümü de nasıl canice gerçekleştiriliyor, okuyoruz..Zevk almak için bir zavallıya kurşun attıklarında, tren ilerlerken ölüp gidiyor arkadaşları ellerinden..
Brunet, Schneider, Mathieu,Gassou,Typo,Lambert ve diğerlerinin romanı..Onların roman içindeki savaş yorumları..Hitler i tartışmaları..Savaşın ne zaman biteceğini sorgulamaları..Özlemleri..Yok oluşları...

J.P.Sartre ın sözlerinden alıntılar:

İnsanın özgürlüğü, kendisine yapılanlara karşı takındığı tavırda gizlidir.


Varolmak susamadan içmek gibi bir şeydir.


En büyük günah pişmanlıktır.


Aşk; iki insanın bilinçlerini birleştirme çabasıdır.Boşuna bir çaba, çünkü insan kendi bilincine mahkumdur.


Varlığında,varlığın var olmasının söz konusu olduğu bir varlık olarak var olan bir varlığım.
Resmi payeleri hep reddettim. Legion d’Honneur’ü de kabul etmemiştim. Fransız akademisine de girmedim. Yazar kendisinin bir kuruma dönüştürülmesini reddetmelidir. Bu onur verici bir paye dahi olsa bunlar kişisel nedenlerim. Ayrıca şu da var: Ben iki kültürün barış içinde bir arada yaşayabilmesi için uğraşıyorum. Elbette çelişki ve çatışma var ve olmalı. Burjuva bir ailede yetiştiğim halde sosyalist oldum. Sempatim ondan yanadır. Bir de bu yüzden , bu ödülü verenlerin konumundan dolayı , kabul edemem.
(Nobel Ödülünü reddettikten sonra)




Cehennem başkalarıdır.


İnsanoğlu özgürlüğe yazgılıdır; çünkü, bir kere dünyaya atıldıktan sonra yaptığı her şeyden sorumludur.


Savaşı zenginler çıkarır, yoksullar ölür.


Birini sevmeye koyulmak başlı başına bir iş, bir girişimdir. Güç ister, yürek ister, körlük ister. Hatta başlangıçta öyle bir an vardır ki uçurumun üstünden sıçramak ister; düşünmeye kalkarsan aşamazsın onu.


İşte Sartre bu romanında askerleri bir yandan anlatırken çevreyi, geçtikleri bölgelerde bulunan insanları , duyguları, zorlukları , içlerindeki korkuyu , neredeyse her şeyi öyle güzel ifade etmiş ki.. Mutlaka okumanız gereken bir roman.. En büyük düşünürlerden biri olan Sartre , romanlarına felsefesini çok güzel aktarmış..

Sartre ı seviyorum..


                                                          KAYIP BEYAZ KABİLELER


Aykırı yayınlarından aldığım bir kitap..Riccardo Orizio yazarı.. Merak ederek aldım.. Çok sürüklenmeden ara ara okuyacağımı düşünmüştüm.. Beni en etkileyen kitaplardan birisi oldu..Sayesinde çok şey öğrendim..Sömürgeyi anlatan , sömürülenleri anlatan , kayıp beyaz kabilelerin nasıl oluştuğunu açıklayan..Haiti nin ilk siyah cumhuriyet olduğunu bu kitaptan öğrenebilirsiniz..İnsanlar sömürgeleştirilirken neler yaşadığını da biraz olsun anlayabilirsiniz..

Kitapta hangi bölümler var ? Bölümleri gözden geçirirseniz eminim siz de okumak isteyebilirsiniz..

1.Seylan ın Hollandalı Burgherları:Ülkeyi Yönetmek
'Erkekler tvidlerini , kadınlar da en iyi iç eteklerini giyerlerdi.Yarışlardan sonra Ambalangoda ya dönüp kaybetmişsek şarap kazanmışsak şampanya eşliğinde yuttuğumuz istiridyeleri alırlardı.Sonra çiftler eşleşerek isteksizce gramafon eşliğinde dans ederlerdi.Ambalangoda şeytani dansların ve şeytan çıkartma ayinlerinin merkeziydi, ama bu büyülenmiş topluluk bir başka kayıp dünyanın parçasıydı.'
                                                                      Michael Ondaatje, Running in the family

2.Jamaika'daki Alman Köleler
'Tarihi bilirsen
O zaman nereden geldiğini bilirsin
O zaman bana sorman gerekmez
Kim olduğumu sandığımı'
Buffalo Soldier, Bob Marley

3.En Güneydeki 'Güneyliler' : Brezilya'daki Konfederasyon Taraftarları
Öyle anlaşılıyor ki, Bastardları , Fingoları ve Baralongları bize karşı silahlandırdınız.Bu durumda büyük bir kötülük yapmış oldunuz...Size Makefing'in kaybına bile neden olsa, durumu yeniden gözden geçirin..Siyahlarınızı silahsızlandırın ve bundan böyle beyazların savaşında beyazlar gibi davranın..
Mayıs 1900'de Anglo Baer savaşı sırasında Transvaal komandolarının lideri General Piet Cronje'nin yazdığı mektuptan..
Yakınlarda Winchester dan dönen bir beyefendinin bildirdiğine göre ,Yankeeler Jefferson ve Berkley de bütün sağlam zencileri askere yazıyorlarmış.Zavallı kandırılmış Afrikalı , Yankee ordusunun ön saflarına yerleştirilmek ve kendisine hiç sempatisi olmayanların yaşamını kurtarmak ve aslında onu rahat ettirmekten başka bir şey düşünmeyenleri öldürmek için iyi yürekli efendisini ve yuvasını terk ediyor.
                                                                               The Vindicator, Amerikan Gazetesi,29 Ocak 1864


4.Haiti : Papa Doc un Polonyalıları

Zengin bir siyah Mulatto'dur.
Yoksul bir Mulatto siyahtır.
              Haiti atasözü

5.Namibia: Basterlar Vadedilmiş Toprakları Nasıl Kaybetti?

6.Şekerkamışı Dükleri : Guadeloupe'da Blancs Matignonlar'la
Sırrın arkasında apaçık , basbayağı , kesinlikle bağışlanmaz bir gerçek yatıyor.Sanki olağanüstü damarlı bir kayayı yana itip yosun kaplı alt kısmındaki kıvıl kıvıl kurtlanmışlığı ortaya sermek gibiydi.Bu kadar uzun zamandır gizlenen sır ortaya çıkarılmıştı.
Shiva Naipul , Sıcak Ülke

Mutlaka okumalısınız diyebileceğim kitaplardan bir tanesi...

Keyifli okumalar diliyorum..
 
                                                                     İZ
Canan Tan - İZ

  Aslında birbirine çok benzeyen baba ve kızının öyküsü İZ...

 Babasının intiharıyla beraber kafasındaki sorulara yanıt arayan bir avukat..Babasının davasını üstlenen..Evliliği bu sebeple çıkmaza giren..Bir yandan babasını özleyerek, keşkelerle kıvranış..

 Bilmediklerinin ortaya çıkışı..Kardeşiyle tanışması..Babasının hiç bilmediği kapısının arkası..

Annesiyle babası ayrıldığından kırık kalpli bir çocuk olan bir bayan aslında romanımızın kahramanı..Türlü türlü öc alma yöntemleri yaratmış içinde bilerek..Kızgınlığı hayatını da yönlendirmiş bilerek ve isteyerek.. Babası gibi inatçı olmuş o da..İşinde iyi bir avukat..Babasından uzaklaştıkça annesiyle yakınlaşmış..Annesinin sürekli kötülemesi ve babasının hemen ayrıldıktan sonra evlenmesi de büyük etken...

Ancak babasının ölümüyle beraber içindeki tüm her şey, sevgisi , babasının hayatını gözden geçirişi , yorumlaması değişikliğe uğruyor.. Babasını özlerken bir yandan o nu affediyor..Babasını kardeşinde buluyor..Ve O nu çok sevdiğini defalarca söylüyor..

Romanımız bu kadar değil..İki çok zengin ailenin arazi davası da heyecan katıyor..

Sürükleyici bir roman..

Keyifli okumalar diliyorum..





                                                         BİTMEYEN GECE

''Bitmeyen gece '' son zamanlarda okuduğum , beni çok etkileyen bir hayat öyküsü..Mitat Enç savaşçı bir insan..Mitat Enç gibi bir kişiden etkilenmemek elde değil..Kitap bittiğinde 'engeller aşılmak içindir ' sözünü insan ilke belirleyebilir..Çabalamalıyız ..Hep çabalamalıyız.. Bazı şeyleri değiştirebiliriz..

Mitat Enç 1909 yılında Gaziantep te doğan, öğrenimini başarıyla devam ettiren bir kişi.Ancak Antep savaşı yüzünden kesintiye uğrayan ilk  öğrenimini 1923te bitirmiş.İstanbul da 1929da Hukuk fakültesine yazılmış.Hukuk eğitimi sırasında sınavlara hazırlandığı dönemde gözlerinden rahatsızlanmış.Bu rahatsızlığı ilk başlarda önemsemezken 3 yıl İstanbul da çare aramış, sonrasında Viyana da..Ve sonunda bir gözü alınmış..Sonra kör olmuş..
Bu kitapta yılmayan bir insanı okuyacaksınız..Milli eğitimde engelli bir vatandaş olarak harcanması gereken artı çabayı.. Engelliler(körler ve sağırlar) için açılan İzmir deki okulda yaşadıkları..Hissettikleri.. Müdürüyle arasındaki diyaloglar..
Ailesi , yakınları ağladığında,  yalnız dışarı çıkmasını istemediklerinde hissettikleri çok önemliydi..Bazen biz insanlar severken güvenini nasıl emebiliyoruz incinmesin diye karşımızdaki..Halbuki ona güven aşılayıp , sessizce izlemek ne kadar önemli.. Ağlamak değil çözüm yolları bulmak..
İşte Mitat Enç çabalamış, konuşmuş,anlatmış..Gazi Eğitim Enstitüsünde öğretim görevlisi olmuş.. Sadece o kadar değil..Yurt dışında yüksek lisansını,doktorasını yapmış..Evlenmiş..Çocukları olmuş..Orta Doğu Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi kurucu dekanlığını yapmış..
Belki o da kabullenseydi, boynunu büküp sadece ağlasaydı, ailesinin evinde kalsaydı hayatı bambaşka olacaktı.. O zamanlar körlere bir kaç olanak vardı..Sepet örme vb gibi..
Ama Mitat Enç yılmadı..Aksine ülkemizde milli eğitimde yanlış olduğunu düşündüklerini sesini yükselterek söyledi..Ben öğretmenlik yapabilirim dedi..İnanmayanlar artan öğrenci sayısıyla inandılar..Öğrencileri o nu sevdi.. Ben de hayatta hiç bir şeyin bizi yıldırmaması gerektiğini bir kez daha yaşadım o nunla..
Teşekkürler Mitat Enç...